Yaşadığımız Sefalet
André Gorz, yeni bir yüzyıla girdiğimiz şu günlerde bizlere, yaşadığımız gündelik kâbuslardan çıkış kapılarını göstermeye devam ediyor. Bu yeni kitabında, önceki eserlerinde ele aldığı düşünceleri daha da olgunlaştırıyor ve kölesi olduğumuz “çalışma”dan kurtulmanın yollarına işaret ediyor.
Çalışma, yaratıcılığı ifade eden ontolojik, felsefi anlamından tamamen kopmuştur ve bugünkü anlamı yalnızca bir işe sahip olmaktır. Dahası, içinde bulunduğumuz bu dönemde çalışma ile yaşamlarımız arasındaki mesafe giderek açılmaktadır. Sahip olunan iş, toplumsal kimliği oluşturma işlevini yitirmektedir. Maddi olmayan entelektüel üretimle birlikte çalışma zamanı emeğin ölçütü olmaktan çıkmış; toplumsal zenginlik, o günden beri çalışma süresinden bağımsız dağıtılır hale gelmiş, değer yasası geçerliğini yitirmiştir. Diğer yandan, işsizlik büyüyen bir sorundur; bırakın geleceği bugününden bile endişe duyanlar hızla artmaktadır. İnsani yaşam standardına uygun bir gelir sağlayan kalıcı işler sadece bir avuç seçkine nasip olmaktadır.
Büyük çoğunluk ise ya geçici olarak ya da ara sıra iş bulabilmektedir. Geçmişte bir ütopya olarak görülen “boş zaman” kavramına yakınlaşıldığı yanılsamasını yaratan bu durumun, yaşamsal ihtiyaçları karşılayacak kalıcı bir gelirden yoksun olanlar açısından “boş zaman” ya da “yaratıcı faaliyet zamanı” terimleriyle ifade edilmesi mümkün değildir. “İşin önemi yok, yeter ki ay sonunda maaş ödensin” denen günler gerilerde kalmıştır, artık söylenen tek şey “maaşın önemi yok, yeter ki bir işimiz olsun.”
Oysa sosyal haklar ve düzenli gelir gibi yaşamsal ihtiyaçlar hâlâ tam günlük işe bağlıdır. İşte Gorz, tam bu noktada, insanca yaşama hakkını, vazgeçilmez ve devredilmez bir hak olarak savunmakta ve “çalışma”yı iktisadileştirilmiş zihniyetten koparmanın yolları üzerinde düşünmektedir.
Bir işe sahip ayrıcalıklılardan beklenen şey de değişmiştir artık. Ne bir bandın parçası olması ne de yalnızca kendi işini yapması beklenmektedir çalışan kişiden; şirketle özdeşleşmesi istenir, ruhunu, benliğini şirkete katması. İnsanı tüm etkinliklerin hayatı kazanma araçları olarak değerlendirildiği bir çalışanlar toplumuyla bütünleşmeye zorlayan bu anlayış umutsuz, uyumsuz, sersemlemiş bireyler üretmeye devam etmektedir.
André Gorz, yeterli ve düzenli bir gelir hakkının, sürekli ve düzenli bir işe bağlı olmaktan kurtarılması gereği üzerinde dururken; diğer yandan da, iktisadın ve “çalışma”nın öne çıktığı bir sosyalizm tahayyülü yerine, insani ve etik değerleri, işbirliği kurumlarını esas alan, yani “öteki kaygısı”nı, ötekine “özen gösterme”yi temel alan bir sosyalizmin imkânlarını tartışmaktadır.
- Açıklama
André Gorz, yeni bir yüzyıla girdiğimiz şu günlerde bizlere, yaşadığımız gündelik kâbuslardan çıkış kapılarını göstermeye devam ediyor. Bu yeni kitabında, önceki eserlerinde ele aldığı düşünceleri daha da olgunlaştırıyor ve kölesi olduğumuz “çalışma”dan kurtulmanın yollarına işaret ediyor.
Çalışma, yaratıcılığı ifade eden ontolojik, felsefi anlamından tamamen kopmuştur ve bugünkü anlamı yalnızca bir işe sahip olmaktır. Dahası, içinde bulunduğumuz bu dönemde çalışma ile yaşamlarımız arasındaki mesafe giderek açılmaktadır. Sahip olunan iş, toplumsal kimliği oluşturma işlevini yitirmektedir. Maddi olmayan entelektüel üretimle birlikte çalışma zamanı emeğin ölçütü olmaktan çıkmış; toplumsal zenginlik, o günden beri çalışma süresinden bağımsız dağıtılır hale gelmiş, değer yasası geçerliğini yitirmiştir. Diğer yandan, işsizlik büyüyen bir sorundur; bırakın geleceği bugününden bile endişe duyanlar hızla artmaktadır. İnsani yaşam standardına uygun bir gelir sağlayan kalıcı işler sadece bir avuç seçkine nasip olmaktadır.
Büyük çoğunluk ise ya geçici olarak ya da ara sıra iş bulabilmektedir. Geçmişte bir ütopya olarak görülen “boş zaman” kavramına yakınlaşıldığı yanılsamasını yaratan bu durumun, yaşamsal ihtiyaçları karşılayacak kalıcı bir gelirden yoksun olanlar açısından “boş zaman” ya da “yaratıcı faaliyet zamanı” terimleriyle ifade edilmesi mümkün değildir. “İşin önemi yok, yeter ki ay sonunda maaş ödensin” denen günler gerilerde kalmıştır, artık söylenen tek şey “maaşın önemi yok, yeter ki bir işimiz olsun.”
Oysa sosyal haklar ve düzenli gelir gibi yaşamsal ihtiyaçlar hâlâ tam günlük işe bağlıdır. İşte Gorz, tam bu noktada, insanca yaşama hakkını, vazgeçilmez ve devredilmez bir hak olarak savunmakta ve “çalışma”yı iktisadileştirilmiş zihniyetten koparmanın yolları üzerinde düşünmektedir.
Bir işe sahip ayrıcalıklılardan beklenen şey de değişmiştir artık. Ne bir bandın parçası olması ne de yalnızca kendi işini yapması beklenmektedir çalışan kişiden; şirketle özdeşleşmesi istenir, ruhunu, benliğini şirkete katması. İnsanı tüm etkinliklerin hayatı kazanma araçları olarak değerlendirildiği bir çalışanlar toplumuyla bütünleşmeye zorlayan bu anlayış umutsuz, uyumsuz, sersemlemiş bireyler üretmeye devam etmektedir.
André Gorz, yeterli ve düzenli bir gelir hakkının, sürekli ve düzenli bir işe bağlı olmaktan kurtarılması gereği üzerinde dururken; diğer yandan da, iktisadın ve “çalışma”nın öne çıktığı bir sosyalizm tahayyülü yerine, insani ve etik değerleri, işbirliği kurumlarını esas alan, yani “öteki kaygısı”nı, ötekine “özen gösterme”yi temel alan bir sosyalizmin imkânlarını tartışmaktadır.
Stok Kodu:9789755393445Çeviren:Nilgün TutalKapak Türü:Karton KapakKağıt Türü:2. HamurDili:Türkçe
- Taksit Seçenekleri
- Taksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim117,60117,60262,33124,66342,34127,01622,15132,89915,55139,94Taksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim117,60117,602--3--6--9--
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.