Narkopolis
New York’ta belaya bulaştığımda düzelmem için beni Bombay’a geri yollamalarının nasıl bir şey olduğunu, Raşid’in yerini nasıl bulduğumu ve nasıl olup da bir akşamüstü çöplerle, insan ve hayvan atıklarıyla ve yoksullarla dolu, her yerde yoksulların ve meczupların eski püskü giysileriyle gezindikleri ya da öylece durup bakındıkları sokakların arasında bir taksi tuttuğumu ve onların çıplak ayaklarında ve salaş hallerinde hiçbir olağandışılık görmediğimi, bir pipo içip bütün gün hasta hissettiğimi, taş gibi ağır uykumda geceleri şehirde çalışan, yoksulların hakkında söylentiler yaydıkları, Sion ve Koliwada’nın işçi sınıfı varoşlarını gezen ve onları uykularında öldüren, yalnız uyuyanlara yanaşan, onlara hissettirmeden sokulan ve onları öldüren ama kurbanları yoksuldan da öte oldukları, isimsiz, belgesiz, ailesiz görünmez varlıklar oldukları için kimsenin fark etmediği ve onları, katledilmiş yarım düzine kadın ve erkeği, sokakları atık ve çamur ve yağlı yeşil ışıklarla çevrili merkez kuzey banliyölerindeki kaldırım insanlarını dikkatle öldüren ve manşet olana dek bunca yıldır yalnızca yeraltından gelen bir fısıltıdan ibaret olan, şehrin daha üst sınıflarınca bilinmeyen amansız katil Pathar Maar hakkında söylenenleri duyduğumu ve hayalimde onun acıma hissini ve dehşetini anladığımı, onu merhametli bulduğumu, başarısız bir deneyimin, Hindistan Sosyalist Devleti Planı’nın kurbanlarının gerçek kurtarıcısı olarak gördüğümü düşündüğümü hatırlamaya çalışıyorum.Bu hikâyenin başrolünde bir kent var; anlatıcıysa yazar değil, bir afyon piposu.2012 Man Booker Ödülü’ne aday olan ve DSC Güney Asya Ödülü’nü kazanan bu roman uyuşturucudan, seksten, ölümden, sapkınlıktan, bağımlılıktan, sevgiden ve insanların inandığı tüm o tanrılardan bahsediyor. Edebi geleneklere meydan okuyan Narkopolis, ruhunu satmak üzere olan bir ülkenin, öyküsü afyonhanelerden şehre yayılan bir neslinin olağanüstü portresi niteliğinde. Modernitenin gölgesinde, kafası güzel bir halde hayatlarını sürdürmeye çalışan, Shuklaji Caddesi’ni dolduran yoldan sapmışların, fahişelerin, pezevenklerin, uyuşturucu satıcılarının, keşlerin… ve tüm bu insanların arasında, silinmiş geçmişiyle hayatta kalmaya çalışan bir hijranın hikâyesini anlatıyor.Jeet Thayil’in şiirsel bir dille yazdığı muhteşem ilk romanı Narkopolis, muazzam ve bir o kadar da darmadağın bir metropolün, Bombay’ın otuz yıla yayılan dönüşümünü gözler önüne seriyor.
- Açıklama
New York’ta belaya bulaştığımda düzelmem için beni Bombay’a geri yollamalarının nasıl bir şey olduğunu, Raşid’in yerini nasıl bulduğumu ve nasıl olup da bir akşamüstü çöplerle, insan ve hayvan atıklarıyla ve yoksullarla dolu, her yerde yoksulların ve meczupların eski püskü giysileriyle gezindikleri ya da öylece durup bakındıkları sokakların arasında bir taksi tuttuğumu ve onların çıplak ayaklarında ve salaş hallerinde hiçbir olağandışılık görmediğimi, bir pipo içip bütün gün hasta hissettiğimi, taş gibi ağır uykumda geceleri şehirde çalışan, yoksulların hakkında söylentiler yaydıkları, Sion ve Koliwada’nın işçi sınıfı varoşlarını gezen ve onları uykularında öldüren, yalnız uyuyanlara yanaşan, onlara hissettirmeden sokulan ve onları öldüren ama kurbanları yoksuldan da öte oldukları, isimsiz, belgesiz, ailesiz görünmez varlıklar oldukları için kimsenin fark etmediği ve onları, katledilmiş yarım düzine kadın ve erkeği, sokakları atık ve çamur ve yağlı yeşil ışıklarla çevrili merkez kuzey banliyölerindeki kaldırım insanlarını dikkatle öldüren ve manşet olana dek bunca yıldır yalnızca yeraltından gelen bir fısıltıdan ibaret olan, şehrin daha üst sınıflarınca bilinmeyen amansız katil Pathar Maar hakkında söylenenleri duyduğumu ve hayalimde onun acıma hissini ve dehşetini anladığımı, onu merhametli bulduğumu, başarısız bir deneyimin, Hindistan Sosyalist Devleti Planı’nın kurbanlarının gerçek kurtarıcısı olarak gördüğümü düşündüğümü hatırlamaya çalışıyorum.Bu hikâyenin başrolünde bir kent var; anlatıcıysa yazar değil, bir afyon piposu.2012 Man Booker Ödülü’ne aday olan ve DSC Güney Asya Ödülü’nü kazanan bu roman uyuşturucudan, seksten, ölümden, sapkınlıktan, bağımlılıktan, sevgiden ve insanların inandığı tüm o tanrılardan bahsediyor. Edebi geleneklere meydan okuyan Narkopolis, ruhunu satmak üzere olan bir ülkenin, öyküsü afyonhanelerden şehre yayılan bir neslinin olağanüstü portresi niteliğinde. Modernitenin gölgesinde, kafası güzel bir halde hayatlarını sürdürmeye çalışan, Shuklaji Caddesi’ni dolduran yoldan sapmışların, fahişelerin, pezevenklerin, uyuşturucu satıcılarının, keşlerin… ve tüm bu insanların arasında, silinmiş geçmişiyle hayatta kalmaya çalışan bir hijranın hikâyesini anlatıyor.Jeet Thayil’in şiirsel bir dille yazdığı muhteşem ilk romanı Narkopolis, muazzam ve bir o kadar da darmadağın bir metropolün, Bombay’ın otuz yıla yayılan dönüşümünü gözler önüne seriyor.
Stok Kodu:9789755397504Çeviren:Gül KorkmazKapak Türü:Karton KapakKağıt Türü:2. HamurDili:Türkçe
- Taksit Seçenekleri
- Taksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim119,70119,70263,44126,88343,09129,28622,54135,26915,83142,44Taksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim119,70119,702--3--6--9--
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.